yud

 

“Doğruluk ve sorumluluk sahibi kimse lider olmaya layıktır[1].”

  1. ÖNSÖZ

Bu rehber, Yönetim Kurulu Üyeleri Derneği’nin kullanımı için Hergüner Bilgen Özeke Avukatlık Ortaklığı tarafından hazırlanmıştır.

Yönetim kurulu üyelerinin hak ve yükümlülüklerine ve bu yükümlülüklerin ihlali durumunda devreye girecek sorumluluk rejimine ilişkin olarak mevzuatımızda çeşitli hükümler bulunmaktadır. Bu rehberde, başta Türk Ticaret Kanunu olmak üzere Sermaye Piyasası Kanunu, Kurumsal Yönetim Tebliği (Seri: II, No. 17.1), Türk Ceza Kanunu, Vergi Usul Kanunu ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki Kanun çerçevesinde, yönetim kurulu üyelerinin belli başlı sorumluluk hallerini, bu sorumluluğun kapsamını, şartlarını, olası sonuçlarını ortaya koymaya çalıştık. Çalışmamızın sonunda, özel bazı düzenlemelere tabi olan bağımsız yönetim kurulu üyelerine ilişkin açıklamalara yer verdik. Dikkat edilmesi gereken hususları mümkün olduğunca örneklendirerek, uygulamada karşılaşılan veya karşılaşılması muhtemel durumları değerlendirdik.

Anonim şirketlerin yönetim organı olan yönetim kurullarını meydana getiren yönetim kurulu üyeleri, şirketin dümenini ellerinde bulundururken, bir yandan da sorumluluklarının da bulunması kaçınılmaz. Rehberde yer alan açıklama ve değerlendirmelerin, sorumluluğun kapsamının anlaşılması ve olası risklerin tespit edilmesi bakımından yol gösterici olmasını temenni ederiz.

Hergüner Bilgen Özeke Avukatlık Ortaklığı, Mart 2021

 

Avukat Deniz Tuncel Avukat Candan Çırnaz Dekesoğlu

 

  1. YÖNETİM KURULU ÜYELERİNİN YÜKÜMLÜLÜKLERİ

2.1. Yönetim ve Gözetim Yükümlülüğü

Yönetim kurulu üyeleri, şirketi yönetmekle ve şirketle ilgili her türlü iş ve işlemin kanuna, esas sözleşme hükümlerine ve de şirketin menfaatlerine uygun olduğunu gözetmekle yükümlüdürler. Bu yükümlülüklerin bazı görünümleri olarak yönetim kurulu toplantılarına katılmak, önerilerde bulunmak, müzakerelere aktif olarak iştirak etmek, şirketten bilgi alarak ve şirkette inceleme yaparak denetimini gerçekleştirmek gösterilebilir.

Yönetim kurulu devredilebilir nitelikteki görev ve yetkilerini bir veya birkaç yönetim kurulu üyesine veya üçüncü kişilere devredebilir[2]. Yönetim yetkilerinin devredilebilmesi için Türk Ticaret Kanunu’nun (“TTK”) 367. Maddesi uyarınca çeşitli şartların yerine getirilmesi gerekmektedir:

  1. Esas sözleşmede buna izin veren bir hüküm bulunmalı,
  2. Yönetim kurulu, bu yetkiye dayanarak alacağı bir kararla, yönetim yetkilerinin devrine ilişkin bir iç yönerge düzenlemeli ve
  3. Devre konu edilen yetkiler, devredilebilir[3] olmalıdır.

Ancak tüm yönetim yetkilerinin devredilmesi halinde dahi, TTK’nın 375. Maddesi uyarınca; yönetim kurulunun “üst düzey yönetim” ve “gözetim” yükümlülükleri devam edecektir. Her koşulda devam eden bu yükümlülüklere bağlı olarak da yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu doğacaktır.

 

2.2. Özen Yükümlülüğü

Yönetim kurulu üyeleri ile şirket arasındaki hukuki ilişki bir vekalet sözleşmesine dayandığından, yönetim kurulu üyelerinin şirkete karşı özen yükümlülüğü doğmaktadır. TTK’nın 369. Maddesi bu hususta “tedbirli yönetici[4] ölçütünü getirerek özenli davranılması gereğinin altını çizmektedir.

2.3. Sadakat Yükümlülüğü

Yönetim kurulu üyeleri, şirkete ve pay sahiplerine karşı sadakat yükümlülüğü altındadır. Sadakat yükümlülüğü, yönetim kurulu üyelerinin kendilerinin, hâkim pay sahibinin veya bunlarla ilişkili kişilerin menfaatlerini, şirket menfaatinden üstün tutmamalarını gerektirmektedir. Şu kadar ki, hiçbir iş ve işlemde yönetim kurulu üyeleri, kendi özel çıkarlarını gözeterek şirketin aleyhine sonuç doğuracak bir karar almamalı ve bunu icra etmemelidir.

Ayrıca Sermaye Piyasası Kurumu’nun (“SPK”) yayınlamış olduğu Kurumsal Yönetim İlkeleri’nde, yönetim kurulu üyelerinin sır saklama yükümlülüğü de açıkça düzenlenmiştir. Buna göre yönetim kurulu üyesi, şirket ile ilgili bilgisi dahilinde olan gizli ve/veya ticari sır olarak nitelendirilebilecek bilgileri kamuya açıklayamayacağı gibi başka çalışanların da bu yönde bir davranışta bulunması ihtimaline karşı gerekli tedbirleri almakla mükelleftir. Bu bilgileri, kendisi veya başkası lehine de kullanamaz.

2.4. Şirketle İşlem Yapma ve Rekabet Etme Yasağı

TTK’nın 395/1. Maddesi gereğince,

“Yönetim kurulu üyesi, genel kuruldan izin almadan, şirketle kendisi veya başkası adına herhangi bir işlem yapamaz; aksi hâlde, şirket yapılan işlemin batıl olduğunu ileri sürebilir. Diğer taraf böyle bir iddiada bulunamaz.”

 

TTK’nın 396. Maddesi gereğince ise,

“(1) Yönetim kurulu üyelerinden biri, genel kurulun iznini almaksızın, şirketin işletme konusuna giren ticari iş türünden bir işlemi kendi veya başkası hesabına yapamayacağı gibi, aynı tür ticari işlerle uğraşan bir şirkete sorumluluğu sınırsız ortak sıfatıyla da giremez. Bu hükme aykırı harekette bulunan yönetim kurulu üyelerinden şirket tazminat istemekte veya tazminat yerine yapılan işlemi şirket adına yapılmış saymakta ve üçüncü kişiler hesabına yapılan sözleşmelerden doğan menfaatlerin şirkete ait olduğunu dava etmekte serbesttir.

(2) Bu haklardan birinin seçilmesi birinci fıkra hükmüne aykırı harekette bulunan üyenin dışındaki üyelere aittir.

(3) Bu haklar, söz konusu ticari işlemlerin yapıldığını veya yönetim kurulu üyesinin diğer bir şirkete girdiğini, diğer üyelerin öğrendikleri tarihten itibaren üç ay ve her hâlde bunların gerçekleşmesinden itibaren bir yıl geçince zamanaşımına uğrar.

(4) Yönetim kurulu üyelerinin sorumluluklarıyla ilgili hükümler saklıdır.”

 

Bu hükümlerden çıkan sonuç, kural olarak yönetim kurulu üyelerinin şirket ile işlem yapma ve rekabet etmelerinin yasak olduğudur. Söz konusu yasak, ancak söz konusu menfaat çatışması dışında kalan şirket organları tarafından verilen izinler ile aşılabilecektir[5].

2.5. Şirkete Borçlanma Yasağı

Yönetim kurulu üyelerinin şirkete borçlanma yasağı, “Pay sahibi olmayan yönetim kurulu üyeleri ile yönetim kurulu üyelerinin pay sahibi olmayan 393 üncü maddede sayılan yakınları şirkete nakit borçlanamaz. Bu kişiler için şirket kefalet, garanti ve teminat veremez, sorumluluk yüklenemez, bunların borçlarını devralamaz. Aksi hâlde, şirkete borçlanılan tutar için şirket alacaklıları bu kişileri, şirketin yükümlendirildiği tutarda şirket borçları için doğrudan takip edebilir” şeklinde TTK’nın 395/2. Maddesinde düzenlenmiştir.

Bu yasak ile ilgili ilk göze çarpan husus yasağın şirketle işlem yapma ve rekabet etme yasaklarının aksine, yönetim kurulu veya genel kurul izni ile aşılamayacak olmasıdır. Borçlanma yasağına tabi işlemler, (i) şirkete nakit veya ayın borçlanması (karz akdi), şirketin yasak kapsamındaki kişiler için: (ii) kefalet, (iii) garanti, (iv) teminat vermesi, (v) sorumluluk yüklenmesi (üçüncü kişi lehine sözleşme) ve bunların borçlarını devralmasıdır.

Yasak kapsamındaki kişiler:

  1. Yönetim kurulu üyesi, onun alt ve üst soyundan birisi ya da eşi yahut üçüncü derece dâhil üçüncü dereceye kadar kan ve kayın hısımları (Kan hısımları: Anne, baba, çocuk, kardeş, torun, dede, nine, kardeş çocukları, hala, dayı, teyze. Kayın Hısımları: Eşten dolayı akraba olan kayınvalide, kayınpeder, kayın, baldız, görümce, bunların çocukları, eşin dayısı, amcası ve halası) ile
  2. Yönetim kurulu üyesinin kendisinin ve söz konusu yakınlarının ortağı oldukları şahıs şirketleri ve en az %20’sine katıldıkları sermaye şirketleridir.

Bununla birlikte, yönetim kurulu üyesi olmayan pay sahiplerinin hısımları, yönetim kurulu üyesi olmayan genel müdür, müdür ve bunların akrabaları yasak kapsamında değildir[6].

 

  1. YÖNETİM KURULU ÜYELERİNİN HUKUKİ SORUMLULUĞU

3.1. Genel Olarak Yönetim Kurulu Üyelerinin Hukuki Sorumluluğu

TTK’nın 553. Maddesi uyarınca anonim şirket yönetim kurulu üyeleri, kanundan veya esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde hem şirkete, hem şirket pay sahiplerine, hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumlu olacaklardır. TTK’nın bu hükmü ile yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğunun şartları da belirtilmektedir:

a. Sorumluluğun şartları

i.Kanun veya Esas Sözleşmeye Aykırılık: Kanuna aykırılığa örnek olarak yukarıda 2. kısımda belirtmiş olduğumuz; şirketle işlem yapma ve rekabet etme yasağı veya şirkete borçlanma yasağına aykırılık gösterilebilir. Ayrıca; maddenin lafzı gereği “kanun” olarak sadece TTK’nın değil, Sermaye Piyasası Kanunu, Bankacılık Kanunu, vergi ve çevre mevzuatı gibi diğer kanunların da kapsam dahilinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Kanuna veya esas sözleşmeye aykırı olarak bir yükümlülüğün ihlal edildiği iddiasının davacı tarafından ispatlanması gerekmektedir.

ii.Kusur: Yönetim kurulu üyelerinin yükümlülüklerini kasten veya ihmalle yerine getirmemeleri halinde kusur gerçekleşmiş sayılacaktır. Kusurun derecesine yani davranışın, fiilin kast ile veya ihmalen olmasına göre ilgili yönetim kurulu üyesinin bireysel sorumluluğu farklılık gösterebilir, zira yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu şahsi sorumluluktur[7]. Kusurunun olması şartıyla, her bir yönetim kurulu üyesinin meydana gelen zarardan kusuru oranında tüm malvarlığı ile şahsen sorumluluğu söz konusudur[8]. Ancak; yönetim kurulu üyesi özen yükümlülüğüne uygun davranmış olmasına rağmen yine de zarar meydana gelmişse, bu durumda yönetim kurulu üyesinin sorumluluğu söz konusu olmayacaktır. Bu sebeple de özen yükümlülüğünün tespiti önem arz etmektedir. TTK’nın 369. Maddesinde yönetim kurulu üyelerinin göstermesi gereken özen derecesi “tedbirli bir yöneticinin göstermesi gereken özen” olarak belirlenmiştir.

TTK’nın 369. maddesinin gerekçesi uyarınca, “tedbirli yönetici”; görevi yerine getirebilmek için yetkin, ilgili bilgileri değerlendirebilecek durumda, uygulama ve gelişmeleri izleyebilecek ve denetleyebilecek yetenek ve öğrenime sahip olan kişidir.

Tedbirli bir yöneticinin göstermesi gereken özenin tespitinde önemli olan bir husus da yönetim kurulu üyesinin icrada görevli olup olmadığıdır. Zira imza yetkisi olmayan bir yönetim kurulu üyesinden beklenen özen derecesi, icrada görevli olan bir yönetim kurulu üyesinden daha düşük olacaktır[9]. Bununla birlikte, yönetim kurulu üyesinin icrada görevli olmaması, onu sorumluluktan peşinen muaf tutmayacaktır. İlgili yönetim kurulu üyesinin bilgisi veya tecrübesi, şirket işleyişine dair belirli bir konuda eksik ise, bu noktalarda uzmanlara danışıp görüşlerini alması gerekmektedir[10].

Peki; “tedbirli bir yönetici” nasıl bir özen göstermelidir? Bu sorunun cevaplandırılabilmesi için TTK’nın 369. maddesinin gerekçesi yol gösterici olacaktır:

Tedbirli yönetici ölçüsü, yönetim kurulu üyesinin kurumsal yönetim ilkelerine uygun olarak “işadamı kararı” (business judgement rule) çerçevesi içinde takdir yetkisi kullanabileceğini kabul eder. Genel kabul gören kural uyarınca, duruma uygun araştırmalar yapılıp, ilgililerden bilgiler alınıp yönetim kurulunda karar verilmişse, gelişmeler tamamen beklentinin aksi yönde olup şirket zarar etmiş olsa bile özensizlikten söz edilemez[11].

“Tedbirli yönetici” yukarıda açıklanan özen yükümlülüğüne uygun davranmış olmakla birlikte, bir yönetim kurulu toplantısına katılmaz ve bu toplantıda alınan bir karar sonrası şirketin zarara maruz kaldığı iddia edilirse, toplantıya katılmayan yönetim kurulu üyesinin sorumluluğu doğacak mıdır? Bu noktada üyenin geçerli bir mazereti olup olmadığının ve sorumluluğun diğer şartlarının söz konusu olup olmadığının tespiti önem kazanacaktır; zira toplantıya katılsaydı dahi, karar aynı yönde alınacak idiyse, söz konusu üyenin sorumluluğu doğmayacaktır[12]”.

Yönetim kurulu üyesi, ilgili toplantıya katılmış olsa ve toplantıda alınan karara ilişkin olarak aksi yönde oy kullanmış olsa, o zaman sorumluluktan kurtulması söz konusu olabilir mi? Bunun gerçekleşebilmesi için de toplantıda görüşülen konuların detaylı bir şekilde tutanak altına alınması, olumlu ve olumsuz oyların belirtilmesi, olumsuz oy kullanan üyelerin gerekçelerini açıklaması ve bu gerekçelerini de tutanağa ekletmesi gerekecektir.

Yönetim kurulu üyesini sorumluluktan kurtaracak bir diğer önemli düzenleme TTK’nın 392. maddesi altında yer almaktadır. Bu madde uyarınca; “her yönetim kurulu üyesi, şirketin tüm iş ve işlemleri hakkında bilgi isteyebilir, soru sorabilir, inceleme yapabilir. Bir üyenin istediği, herhangi bir defter, defter kaydı, sözleşme, yazışma veya belgenin yönetim kuruluna getirtilmesi, kurulca veya üyeler tarafından incelenmesi ve tartışılması ya da herhangi bir konu ile ilgili yöneticiden veya çalışandan bilgi alınması reddedilemez.” Böylelikle bilgi alma ve inceleme hakkının kullanılması ile yönetim kurulu üyesinin sorumluluktan kurtulması söz konusu olabileceği gibi, bu hakkın kullanılmaması yönetim kurulu üyesinin sorumluluğuna da sebep olabilecektir.

iii.Zarar: İlgili ortaklığın, ortakların veya alacaklıların malvarlığında azalma meydana gelmesiyle zarar meydana gelmiş sayılacaktır.

Yönetim kurulu üyesi diğer pay sahiplerine veya alacaklılara doğrudan zarar verir ise, verdiği bu zarar tazminat olarak yönetim kurulu üyesi tarafından karşılanır. Doğrudan zarar, kavram olarak yönetim kurulu üyelerinin, kanun ve esas sözleşmeden doğan yükümlerine aykırı olarak kusurlu fiil ve işlemleri sonucunda pay sahipleri ve şirket alacaklılarını bizzat ve doğrudan doğruya zarara uğratmalarıdır. Burada şirketin ayrıca zarara uğramış olmasına gerek bulunmamaktadır.

Pay sahiplerine verilen doğrudan zarara örnek olarak yönetim kurulunun haklı bir neden olmaksızın pay sahibini ortaklıktan çıkartması gösterilebilir[13].

Alacaklılara verilen doğrudan zarar olarak finansalların gerçeğe aykırı gösterilerek kredi çekilmesi ve bu kredinin ödenmemesi örnek gösterilebilir[14].

Yönetim kurulu üyesi diğer pay sahiplerine veya alacaklılara dolaylı zarar verir ise, verdiği bu zarar da tazminat olarak yönetim kurulu üyesinden karşılanır. Dolaylı zarar, yönetim kurulunun veya bir yönetim kurulu üyesinin şirketin malvarlığını kötüleştiren her türlü fiil ve işlemleri olarak çok geniş yorumlanabilir. Doğrudan zararda tazminat pay sahibine ödenirken, dolaylı zararda tazminat şirkete ödenir.

Açılması gereken bir davanın, zamanında açılmaması nedeniyle şirkete ait bir alacağın tahsil edilememesi, pay sahiplerine ve alacaklılara verilen dolaylı zarara örnek gösterilebilir. Zira bu şekilde, dolaylı olarak pay sahiplerinin paylarının değeri düşebilecek ve alacaklıların da ortaklık malvarlığına güvenleri sarılabilecektir[15].

iv.İlliyet Bağı: Söz konusu zararın, yönetim kurulu üyesinin kanuna ve esas sözleşmeye aykırı fiillerinden dolayı oluşması gerekmektedir.

b. Yönetim ve Temsil Yetkisinin Devri

i. TTK’nın 375. Maddesi uyarınca; yönetim kurulunun bir takım görev ve yetkileri devredilemez. Bunlar şu şekildedir:

  • Şirketin üst düzeyde yönetimi ve bunlarla ilgili talimatların verilmesi.
  • Şirket yönetim teşkilatının belirlenmesi.
  • Muhasebe, finans denetimi ve şirketin yönetiminin gerektirdiği ölçüde, finansal planlama için gerekli düzenin kurulması.
  • Müdürlerin ve aynı işleve sahip kişiler ile imza yetkisini haiz bulunanların atanmaları ve görevden alınmaları.
  • Yönetimle görevli kişilerin, özellikle kanunlara, esas sözleşmeye, iç yönerge ve yönetim kurulunun yazılı talimatlarına uygun hareket edip etmediklerinin üst gözetimi.
  • Pay, yönetim kurulu karar ve genel kurul toplantı ve müzakere defterlerinin tutulması, yıllık faaliyet raporunun ve kurumsal yönetim açıklamasının düzenlenmesi ve genel kurula sunulması, genel kurul toplantılarının hazırlanması ve genel kurul kararlarının yürütülmesi.
  • Borca batıklık durumunun varlığında mahkemeye bildirimde bulunulması.
Şirket itibarının korunması ve mevzuata uyumunu (compliance) tesis ederek hukuki risklerden koruyacak yapının kurulması ve izlenmesi, yönetim kurulunun asli işlevlerinden biridir. Amerika Birleşik Devletleri’nde sınır ötesi işlemler bakımından hukuki ve cezai yaptırımlar içeren “Foreign Corrupt Practices Act” veya Büyük Britanya’da yürürlükte bulunan “Bribery Act” çerçevesinde yaptırımlardan kaçınılması, başta çokuluslu ve halka açık şirketler bakımından daha da hassasiyet kazanmaktadır. Yönetim kurulu, yalnızca mali denetim fonksiyonu ile sınırlı kalmayarak tüm hukuksal uyum süreçlerinin kurulup işletilmesini sağlamalıdır. Aksi halde, yönetim kurulu üyelerinin de sorumluluğu söz konusu olacaktır.

ii. Yönetim Yetkisinin Devri

Yönetim kurulu devredilemez yetkilerinin dışındaki yetkilerini belli şartların yerine getirilmesi ile devredebilir. Yukarıda 2.1. kısımda değindiğimiz üzere; TTK’nın 367. Maddesi uyarınca; yönetim yetkilerinin devredilebilmesi için, (i) esas sözleşmede buna izin veren bir hüküm bulunmalı, (ii) yönetim kurulu bu yetkiye dayanarak alacağı bir kararla yönetim yetkilerinin devrine ilişkin bir iç yönerge düzenlemeli ve (iii) devre konu edilen yetkiler devredilebilir nitelikte olmalıdır.

Yönetim yetkilerinin devredilmesi ile yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu da sınırlanmış olur. Ancak yönetim yetkisinin tamamen devredilmesi halinde dahi “üst düzey yönetim ve gözetime” ilişkin sorumluluğun devam eder.

Yargıtay’ın bu konudaki bir kararında[16]; “Dava, yönetim kurulu üyelerinin davacı anonim şirkete verdiği zararın tazmini istemine ilişkindir. TTK’nın 336’ncı maddesine göre, yönetim kurulu üyeleri ortaklık ana sözleşmesi ve yasanın kendilerine yüklediği görevlerin kasten ve ihmalle yapılmamış olmasından müteselsilen sorumludurlar. Ayrıca, ortaklık işlemlerinin bir kısmını tevdi ettikleri kimselerin vazifelerinin gereği gibi ifa edip etmediklerini, yönetim kurulu, kontrol ve nezaretle yükümlüdür. Dolayısıyla, kasıt veya ihmalleri sonucu verilen zarardan şirkete karşı tüm yönetim kurulu üyeleri sorumlu olurlar” hükmünü vermiştir.

iii. Temsil Yetkisinin Devri

Esas sözleşmede aksi öngörülmemiş veya yönetim kurulu tek kişiden oluşmuyorsa, temsil yetkisi çift imza ile kullanılmak üzere yönetim kuruluna aittir. TTK 370. Maddesi uyarınca; Yönetim kurulu, temsil yetkilerini bir veya daha fazla murahhas üyeye veya müdür olarak üçüncü kişilere devredebilir. Her halde, en az bir yönetim kurulu üyesinin temsil yetkisini haiz olması şarttır. Ayrıca; temsil yetkisi ancak merkezin veya bir şubenin işlerine özgülenmesi yoluyla veya birlikte kullanılmasıyla (müşterek imza yetkisi) ve bunların tescil ve ilan edilmesi ile sınırlandırılabilir. İç yönerge uyarınca yapılan konu veya parasal limit sınırlamalarında ise TTK’nın 370. Maddesinin son fıkrası uyarınca; “bu kişilerin, şirkete ve üçüncü kişilere verecekleri her tür zarardan dolayı yönetim kurulu müteselsilen sorumludur.”

c. Yönetim ve Temsil Yetkisinin Devrinin Sorumluluğa Etkisi

TTK’nın 553. Maddesi uyarınca; “kanundan veya esas sözleşmeden doğan bir görevi veya yetkiyi, kanuna dayanarak, başkasına devreden organlar veya kişiler, bu görev ve yetkileri devralan kişilerin seçiminde makul derecede özen göstermediklerinin ispat edilmesi hâli hariç, bu kişilerin fiil ve kararlarından sorumlu olmazlar.”

Bu hüküm uyarınca; yetki devrinin usulüne uygun yapılması halinde; yönetim kurulu üyeleri kural olarak devredilen görev ve yetkilerden kaynaklanan bir zarardan sorumlu tutulamazlar, yeter ki yetki devrinin yapıldığı kişilerin seçiminde makul derecece özen gösterilmiş olsun. Yönetim kurulu üyelerinin sorumluluktan kurtulması için yetkiyi devredecekleri kişiyi özenle seçmelerinin yanı sıra bu kişinin görevini düzgün ifa edip etmediğini de gözetim yükümlülükleri dahilinde kontrol etmeleri gerekmektedir.

Bu tespitler doğrultusunda, yönetim kurulu tarafından iç yönergenin hazırlanması, yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğunun sınırlandırılması anlamında önemli bir araçtır. İç yönergede yönetim yetkisinin devri net bir şekilde düzenlenmeli, şirket yönetimindeki görev paylaşımı, görev tanımları ve kimin kime bağlı olarak görev yaptığı, yönetim kurulu tarafından açık ve detaylı şekilde belirlenerek karar altına alınmalıdır. İç yönerge ile yalnızca imza, yani temsil yetkileri değil, yönetim şeması da ayrıntılı şekilde ortaya konulmalıdır. Bu şekilde, yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu sınırlandırılabilecektir.

 

d. Farklılaştırılmış Teselsül

TTK’nın 557. maddesi uyarınca; “Birden çok kişinin aynı zararı tazminle yükümlü olmaları hâlinde, bunlardan her biri, kusuruna ve durumun gereklerine göre, zarar şahsen kendisine yükletilebildiği ölçüde, bu zarardan diğerleriyle birlikte müteselsilen sorumlu olur.”

Böylelikle yönetim kurulu üyelerinin her birinin sorumluluk miktarı kusurları oranında farklı olabilecektir. Yönetim kurulu üyelerinin kurul olarak karar alması durumunda ise hep birlikte sorumlulukları söz konusu olacaktır. Ancak yukarıda 3.1.a. kısmında detaylandırılan “kusur” sorumluluğu uyarınca; ilgili yönetim kurulu üyesi zarar doğurduğu iddia edilen karara red oyu vermiş, buna dair gerekçelerini açıklamış ve bunlar tutanak altında belirtilmiş ise veya toplantıya mazereti olarak katılamamış ise söz konusu karardan sorumluluğu doğmayabilecektir. Bu noktada “mazeretin” ne olduğu da önem kazanmaktadır, zira vaktinin olmadığını belirten yönetim kurulu üyesi doğrudan sorumluluktan kurtulamayacaktır[17].

3.2. Hukuki Sorumluluğun Sona Erme Hali İbra ve İstisnası

Yönetim kurulu üyelerinin kusurlarıyla şirketi zarara uğratmalarından dolayı sorumluluklarını sona erdiren en önemli sebeplerden bir tanesi, yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmesidir. Ancak istisnası, bu ibra, sadece yılsonu hesapları ve raporlarda açıklanan maddi olaylara dayanan hususlar için bir hukuki koruma sağlamaktadır. Bir başka deyişle, söz konusu belgelerde hiç açıklanmamış veya eksik, yanlış açıklanmış olaylar açısından ibra edilmek, yönetim kurulu üyesini sorumluluktan kurtarmayacaktır. Bunlara ilişkin tazminat davası hakkı saklı olacaktır.

Yargıtay, muhtelif kararlarında[18] genel kurulun ibra kararı olsa dahi, yönetim kurulu üyelerinin şirket menfaatlerine aykırı işlemler yapmaları, görevlerini kötüye kullanarak şirketi zarara sokmaları, bunları gizlemeleri ve bilançoda göstermemeleri halinde böyle bir ibranın geçersiz olacağını ve yönetim kurulu üyelerinin sorumluluklarının devam edeceğini belirtmiştir.

3.3. TTK ’da Özel Olarak Öngörülen Sorumluluk Halleri

Anonim şirketin kuruluşundan önceki döneme ilişkin sorumluluklar genel hatlarıyla (i) belgelerin ve beyanların kanuna aykırı olması, (ii) sermaye hakkında yanlış beyanlar ve ödeme yetersizliğinin bilinmesi, (iii) değer biçilmesinde yolsuzluk ve (iv) halktan para toplamak hallerinden ortaya çıkabilecektir. Bunlara ilaveten şirketin kuruluşu sonrasındaki dönemde meydana gelebilecek bir takım başka sorumluluk halleri de TTK’da özel olarak düzenlenmiştir:

3.3.1. Beyanların ve Belgelerin Kanuna Aykırı Olması (TTK m. 559)

TTK’nın 549. Maddesi uyarınca; şirketin kuruluşu, sermayesinin artırılması ve azaltılması ile birleşme, bölünme, tür değiştirme ve menkul kıymet çıkarma gibi işlemlerle ilgili belgelerin, yanlış, hileli ya da gerçeğe aykırı olmasından yönetim kurulu üyeleri sorumlu tutulmaktadır.

3.3.2. Sermaye Hakkında Yanlış Bilgiler ve Ödeme Yetersizliğinin Bilinmesi (TTK m. 550)

TTK’nın 550. Maddesinde; sermaye tamamıyla taahhüt olunmamış veya karşılığı kanun ya da esas sözleşme icabı ödenmemişken, taahhüt edilmiş veya ödenmiş gibi gösterenler ile kusurlu olmaları şartı ile şirket yetkililerinin de bu payları üstlenmiş kabul edileceği ve payların karşılıkları ile zararı faizi ile müteselsilen ödeyecekleri düzenlenmiştir. Böylelikle yönetim kurulu üyelerinin, ancak kusurlu olduklarının ispat edilebilmesi halinde bu fiillerden sorumlu olacağı yönünde düzenleme getirilmiştir.

3.3.3. Değer Biçilmesinde Yolsuzluk (TTK m. 551)

TTK’nın 551. Maddesinde ayni sermayenin veya devralınacak işletme ile ayınların değerlemesinde emsaline oranla yüksek fiyat biçenler veya değerlemeye konu unsurların nitelik veya durumunu farklı gösterenler, ya da başka şekilde yolsuzluk yapanların doğan zarardan sorumlu olacağı belirtilmektedir.

3.3.4. İzinsiz Olarak Halktan Para Toplanması (TTK m. 552)

TTK’nın 552. Maddesi uyarınca; anonim şirket kurmak, anonim şirketin sermayesini artırmak amacıyla halktan para toplamaya yönelik çağrıda bulunulması konusunda, mutlaka Sermaye Piyasası Kanunu’nda öngörülen hüküm ve koşullara uyulmalıdır.

3.3.5. Anonim Şirket Adına İnternet Sitesi Açılmaması (TTK m. 1524)

TTK’nın 1524. Maddesi uyarınca; “TTK m.397/4 hükmüne göre, denetime tabi anonim şirketler, kuruluşlarının ticaret siciline tescil edilmesinden itibaren üç aylık süre içerisinde internet sitesi açmak ve bu sitenin belirli bir bölümünü şirketçe kanunen yapılması gereken ilanların yayımlanmasına özgülemek zorundadırlar”. Bu yükümlülüğe uyulmaması halinde ise; TTK’ya aykırılık meydana gelerek kusuru bulunan yöneticiler ile yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna neden olur. Ayrıca konuya ilişkin cezai hükümler de saklıdır.

3.3.6. Şirketler Topluluğunda Hakimiyetin Hukuka Aykırı Kullanılması (TTK m. 195 – TTK m. 206)

TTK’nın ilgili hükümleri uyarınca; hakim şirket, bağlı şirketi kayba uğratacak işlemler yapamaz. Eğer hakim şirket, bağlı şirketi zarara uğratırsa ve hakimiyetin hukuka aykırı kullanılması neticesinde meydana gelen zarar, TTK m.202/1-b hükmünde belirtildiği gibi denkleştirilmez ise, hakim şirket ve kayba sebep olan yönetim kurulu üyelerinden söz konusu zararın tazmin edilmesi talep edilir.

3.3.7. Birleşme Bölünme ve Tür Değişikliğine İlişkin İşlemlerin Eksik Olması (TTK m. 193)

TTK’nın ilgili hükmünde birleşme, bölünme veya tür değiştirme işlemlerine herhangi bir şekilde katılmış bulunan bütün kişiler şirketlere, ortaklara ve alacaklılara karşı kusurları ile verdikleri zararlardan sorumlu oldukları düzenlenmektedir. Yönetim kurulu üyelerine özel bir düzenleme olmamakla birlikte onları da içerebilecek genişlikte bir düzenlemedir.

3.3.8. Pay Sahibi Sayısının Bire Düşmesi Durumunda Gereken İşlemlerin Yapılmaması (TTK m. 338/2)

TTK’nın 338. Maddesi uyarınca, “anonim şirketin pay sahibi sayısı bire düştüğünde, durumun, bu sonucu doğuran işlem tarihinden itibaren yedi gün içinde yönetim kuruluna bildirmesi gereklidir. Yönetim kurulu, söz konusu bildirimin kendisine ulaşması ile birlikte yedi gün içinde, anonim şirketin tek pay sahipli bir anonim şirket olduğunu tescil ve ilan ettirir. Ayrıca, hem şirketin tek pay sahipli olarak kurulması hem de payların tek kişide toplanması halinde tek pay sahibinin adı, yerleşim yeri ve vatandaşlığı da tescil ve ilan edilir. Aksi halde doğacak zarardan, bildirimde bulunmayan pay sahibi ve tescil ve ilanı yaptırmayan yönetim kurulu sorumludur.”

3.3.9. Şirketle İşlem Yapma ve Şirkete Borçlanma Yasağının İhlal Edilmesi (TTK m. 395)

Bu hükmü yukarıda yer alan 2. kısımda yönetim kurulu üyelerinin yükümlülükleri başlığında işlemiştik. Ancak söz konusu bu durum, aynı zamanda yönetim kurulu üyelerinin doğrudan sorumluluğuna da sebep olduğundan bu kısımda da belirtilmesinde fayda olacaktır. Zira TTK’nın 395. Maddesinin 2. fıkrası hükmüne göre, “pay sahibi olmayan yönetim kurulu üyeleri ile yönetim kurulu üyelerinin pay sahibi olmayan 393 üncü maddede sayılan yakınları şirkete nakit borçlanamaz. Bu kişiler için şirket kefalet, garanti ve teminat veremez, sorumluluk yüklenemez, bunların borçlarını devralamaz. Aksi halde, şirkete borçlanılan tutar için şirket alacaklıları bu kişileri, şirketin yükümlendirildiği tutarda şirket borçları için doğrudan takip edebilir.”

3.3.10. Şirketle Rekabet Etme Yasağının İhlal Edilmesi (TTK m. 396)

Bu konuyu da 2. kısımda yönetim kurulu üyelerinin yükümlülükleri başlığında işlemiştik. Ancak söz konusu bu durum, aynı zamanda yönetim kurulu üyelerinin doğrudan sorumluluğuna sebep olduğundan bu kısımda da belirtilmesinde fayda olacaktır. Zira bu yasağın ihlal edilmesi halinde şirket; ihlali gerçekleştiren yönetim kurulu üyelerinden tazminat isteyebilir. Şirket, tazminat yerine yapılan işlemi şirket adına yapılmış saymakta ve üçüncü kişiler hesabına yapılan sözleşmelerden doğan menfaatlerin şirkete ait olduğunu dava etmekte serbesttir. Yönetim kurulu üyesinin haksız rekabette bulunması sonrasında, anonim şirketin seçimlik haklarından birisini kullanması için gereken süre TTK m.396/3 hükmünde düzenlenmiştir. Buna göre, seçimlik haklar, “söz konusu ticari işlemlerin yapıldığını veya yönetim kurulu üyelerinden birinin diğer bir şirkete girdiğini, diğer üyelerin öğrendikleri tarihten itibaren üç ay içinde ve herhalde bu durumların gerçekleşmesinden itibaren bir yıl geçince zamanaşımına uğrar.”

3.3.11. Görüşmelere Katılma Yasağının İhlal Edilmesi (TTK m. 393)

TTK’nın 393. Maddesine göre, “yönetim kurulu üyesi, kendisinin şirket dışı kişisel menfaatiyle veya alt ve üst soyundan birinin ya da eşinin yahut üçüncü derece dahil üçüncü dereceye kadar kan ve kayın hısımlarından birinin, kişisel ve şirket dışı menfaatiyle şirketin menfaatinin çatıştığı konulara ilişkin müzakerelere katılamaz. Bu yasak, yönetim kurulu üyesinin müzakereye katılmamasının dürüstlük kuralının gereği olan durumlarda da uygulanır. Tereddüt uyandıran hâllerde, kararı yönetim kurulu verir. Bu oylamaya da ilgili üye katılamaz. Menfaat uyuşmazlığı yönetim kurulu tarafından bilinmiyor olsa bile, ilgili üye bunu açıklamak ve yasağa uymak zorundadır.”

  1. YÖNETİM KURULU ÜYELERİNİN CEZAİ SORUMLULUĞU

4.1. Yönetim Kurulu Üyelerinin Türk Ceza Kanunu Çerçevesinde Sorumluluk Halleri

Türk Ceza Kanunu’nun[19] (“TCK”) 155. Maddesinde belirtilen güveni kötüye kullanma suçunun, madde 156’ta belirtildiği şekilde meslek ve sanat, ticaret veya hizmet ilişkisinin ya da hangi nedenden doğmuş olursa olsun, başkasının mallarını idare etmek yetkisinin gereği olarak tevdi ve teslim edilmiş eşya hakkında işlenmesi halinde, bir yıldan yedi yıla kadar hapis ve üç bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunacağı ifade edilmiştir.

Yönetim kurulu üyelerinin, başkasının mallarını idare etmek yetkisiyle donatılmış kişiler olarak nitelendirilerek sorumlu tutulabileceği açıktır.

TCK’nın 161. Maddesinde, malvarlığını eksiltmeye yönelik hileli tasarruflarda bulunan kişinin, bu hileli tasarruflardan önce veya sonra iflasa karar verilmiş olması halinde, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacağı belirtilmiştir.

Yönetim kurulu üyelerinin, dikkatli ve basiretli bir yöneticinin aynı şartlar altında seçeceği hareket tarzına uygun olarak hareket etmesi gerektiği için, TCK 162. Maddede belirtilen halde, tacir olmanın gerekli kıldığı dikkat ve özenin gösterilmemesi dolayısıyla iflasa sebebiyet verilmesi durumunda, iflasa karar verilmiş ise, ilgili yönetim kurulu üyelerinin iki aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılması mümkün olabilecektir.

TCK’nın 239. Maddesine göre, sıfat veya görevi, meslek veya sanatı gereği vakıf olduğu ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgeleri yetkisiz kişilere veren veya ifşa eden kişi, şikâyet üzerine, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Bu bilgi veya belgelerin, hukuka aykırı yolla elde eden kişiler tarafından yetkisiz kişilere verilmesi veya ifşa edilmesi halinde de bu fıkraya göre cezaya hükmolunur. Bu doğrultuda, yönetim kurulu üyelerinin görevleri sırasında vakıf oldukları ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgeleri yetkisiz kişilere vermeleri veya ifşa etmeleri halinde TCK’nın 239. Maddesi kapsamında sorumlulukları doğacaktır.

4.2. Yönetim Kurulu Üyelerinin TTK Çerçevesinde Cezai Sorumluluk Halleri (TTK m. 562)

Yönetim kurulu üyelerinin şirketle aralarında genel kurulun izni olmaksızın kendileri ya da başkalarının adına işlem yapmasına ilişkin getirilen yasağa (TTK 395. Madde) aykırı davranan yönetim kurulu üyeleri üç yüz günden az olmamak üzere adli para cezası ile cezalandırılacaktır.

TTK’nın 549. Maddesi uyarınca hukuki sorumluluğa sebebiyet veren şirketin kuruluşu, sermayesinin artırılması ve azaltılması ile birleşme, bölünme, tür değiştirme ve menkul kıymet çıkarma gibi işlemlerle ilgili belgelerin, yanlış, hileli ya da gerçeğe aykırı olması durumunda maddeye aykırı hareket edenler, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacaktır.

TTK’nın 550. Maddesi uyarınca hukuki sorumluluğa sebebiyet veren, sermayenin tamamıyla taahhüt olmamış veya karşılığı kanun ya da esas sözleşme icabı ödenmemişken, taahhüt edilmiş veya ödenmiş gibi gösterilmesi, ya da sermaye taahhüdünde bulunanların ödeme yeterliliğinin bulunmadığının bilinmesine rağmen, buna onay verilmesi halinde; bu işleme onay verenler, üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

TTK’nın 551. Maddesi uyarınca hukuki sorumluluğa sebebiyet veren, ayni sermayenin veya devralınacak işletme ile ayınların değerlemesinde emsaline oranla yüksek fiyat biçilmesi veya değerlemeye konu unsurların nitelik veya durumunun farklı gösterilmesi halinde; bu şekilde yolsuzluk yapanlar doksan günden az olmamak üzere adli para cezası ile cezalandırılır.

TTK’nın 552. Maddesi uyarınca SPK’dan izin almaksızın şirket kurma ve sermaye artırma amacı ile halktan para toplanmasına ilişkin getirilen yasaklamaya aykırı hareket edenler, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

TTK’nın 562. Maddesinde, aşağıda sayılan fiiller için suçun konusuna göre farklı olmak üzere, yönetim kurulu üyeleri adli para cezası ve/veya hapis cezası ile cezalandırılmaktadır:

  • Ticari defterlerin tutulmaması,
  • Ticari belgelerin saklanmaması,
  • Ticari defterlerin tasdik ettirilmemesi,
  • Ticari defterlerin kanuna aykırı surette tutulması,
  • Hileli envanter çıkarılması,
  • Görüntü ve veri taşıyıcılara aktarılmış belgelerin hazır bulundurulmaması,
  • Denetim elemanlarına bilgi ve belge verilmemesi,
  • Türkiye Muhasebe Standartlarına uyulmaması,
  • Bağlı ve hâkim şirketlerin raporlarının düzenlenmemesi veya kanuna aykırı şekilde düzenlenmesi,
  • Gerçeğe aykırı kurucular beyanı düzenlemesi,
  • Gerçeğe aykırı kurucular raporu düzenlemesi,
  • Şirkete borçlanılması ve şirketle işlem yapılması,
  • Finansal tabloların, raporların ve genel kurul kararlarının ilan edilmemesi,
  • Şirket sırlarının ifşası,
  • Belge ve beyanların gerçeğe aykırı olması,
  • Sermaye hakkında gerçeğe aykırı beyan ve onay verilmesi,
  • Ayni sermayeye ve devralınacak işletmeye değer biçilmesinde yolsuzluk yapılması,
  • Halktan izinsiz para toplanılması,
  • İnternet sitesi açılmaması veya içeriğin usulüne uygun bir şekilde siteye konulmaması.

4.3. Tüzel Kişinin Cezai Sorumluluğu ve Yönetim Kurulu Üyelerinin Şirkete Haksız Menfaat Sağlayarak İşlenen Suçtan Kaynaklanan Sorumluluğu

4.3.1. Genel Olarak

İşlenen bir suçun neticesinde cezai sorumluluğun belirlenmesinde, hem tüzel kişinin hem yönetim kurulu üyeleri dâhil olmak üzere temsilcilerinin, isnat edilen suç ile olan bağlantısı tespit edilir.

Tüzel kişiler hakkında eşya müsaderesi (TCK 54. Madde) veya kazanç müsaderesi (TCK 55. Madde) gibi güvenlik tedbirleri uygulanabilecek olmakla birlikte, tüzel kişinin hürriyeti kısıtlayıcı cezaya mahkûm olması mümkün olmadığından[20], TCK 60. madde uyarınca şirket faaliyet izni iptali de dahil olmak üzere güvenlik tedbirlerine hükmedilebilecektir. Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta; şirketler hakkında güvenlik tedbiri uygulanması için kasıtlı bir suçun işlenmesi gereğidir.[21] Güvenlik tedbiri uygulanabilecek suçlara; “Çevrenin Kasten Kirletilmesi”, “Kamu Sağlığına Karşı Suçlar”, “Özel Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar” örnek olarak verilebilir.

Şirketin yönetim kurulu üyesinin bir suç işlemesi neticesinde şirkete menfaat sağlanması durumunda ise; yönetim kurulu üyesinin tabi olacağı cezaya ilaveten şirkete de, yukarıda örneklediğimiz müsadere, faaliyet izni iptali gibi güvenlik tedbirlerinin uygulanması söz konusu olabilecektir.

Örneğin, anonim şirkette yönetim kurulu üyesinin bir suç işlemesi halinde, işlenen suçun niteliğine göre, şayet tüzel kişi yararına haksız bir menfaat sağlanıyor ise, şirket hakkında güvenlik tedbirlerine başvurulabilir. Uygulamada sıkça karşılaşılan örnekler, TCK’nın 235-242. maddeleri arasında düzenlenen; Ekonomi, Sanayi ve Ticarete İlişkin Suçlar’dır. Örneğin, ihaleye fesat karıştırma suçu, bu çerçevede değerlendirilir.[22]

Yukarıda 3.1.b. kısmında belirtilen şekilde, yönetim kurulunun birtakım yetkilerinin delege edilmiş olması, kovuşturmanın hangi yönetim kurulu üyelerine yöneltilebileceği sorusu bakımından önem arz etmektedir. Zira kovuşturma genellikle suçu oluşturan olayın mahiyetine göre, fiilin ayrıntılarını bilen ve oluşumunda rolü bulunan yönetim kurulu üyelerine karşı yapılmaktadır. Bu noktada yetkilerin ne şekilde, hangi özellikteki kişiye, ne ölçüde devredildiğinin de tespiti önem arz etmektedir.

Yargıtay Ceza Daireleri Genel Kurulu, E. 2014/12-179, K. 2014/499, 18.11.2014 tarihli kararında:

“..bir kablo imalat fabrikasında vasıfsız işçi olarak çalışan mağdur, … makineden sızan plastikleri temizlemek için makinenin içine elini soktuğu sırada parmaklarını makineye kaptırarak yaralanmıştır […] fabrika sorumlu müdürü ve mağdurun dikkat ve özen yükümlülüklerine aykırı davranışları nedeniyle taksirle yaralama suçu ortaya çıkmış olup […] iş sağlığı ve güvenliğine dair kanuni düzenlemelere riayet hususunda gerekli dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranan müdür hakkında taksirle yaralama suçundan hüküm kurulmuştur.”

 

4.3.2. Konunun Vergi Ceza Hukuku Bakımından Önemi

Vergi Usul Kanunu’nda (“VUK”) düzenlenmiş suçlardan vergi ziyaı ve vergi usulsüzlüğü suçları kabahat oluşturmakta ve cezası idari para cezası olmakla idari vergi ceza hukukunun konusuna girmektedir. VUK’ta düzenlenen bazı diğer suçların yaptırımı, hürriyeti bağlayıcı ceza olabilmektedir. VUK’ta düzenlenmiş suçlardan, vergi kaçakçılığının Şirket tüzel kişiliği tarafından işlenmesi mümkündür. Vergi kaçakçılığı suçunun kovuşturmasında da yargılanacak ve ceza alacak olan ilgili şirketin kanuni temsilcileri olarak yönetim kurulu üyeleridir[23]. VUK’nun 359. maddesinde düzenlenmiş vergi kaçakçılığı suçunu oluşturabilecek fiilleri yaptırımlarına göre üçe ayrılarak incelenmesi mümkündür:

Hakkında on sekiz aydan üç yıla kadar hapis cezası öngörülen eylemler:

  • Defter ve kayıtlarda hesap ve muhasebe hileleri yapmak.
  • Gerçek olmayan veya kayda konu işlemlerle ilgisi bulunmayan kişiler adına hesap açmak.
  • Defterlere kaydı gereken hesap ve işlemleri vergi matrahının azalması sonucu doğuracak şekilde tamamen veya kısmen başka defter, belge veya diğer kayıt ortamlarına kaydetmek (çifte defter/kayıt tutmak).
  • Defter, kayıt ve belgeleri tahrif etmek veya gizlemek veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenlemek veya bu belgeleri kullanmak.

Hakkında üç yıldan beş yıla kadar hapis cezası öngörülen eylemler:

  • Vergi Kanunları uyarınca tutulan veya düzenlenen ve saklama ve ibraz mecburiyeti bulunan defter, kayıt ve belgeleri yok etmek.
  • Defter sahifelerini yok etmek, yerine başka yapraklar koymak veya hiç yaprak koymamak.
  • Belgelerin asıl veya suretlerini tamamen veya kısmen sahte olarak düzenlemek.
  • Sahte belgeleri kullanmak.

Hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası öngörülen eylemler:

  • Maliye Bakanlığı ile anlaşması bulunan kişilerin basabileceği belgeleri, Bakanlık ile anlaşması olmadığı halde basmak veya bilerek kullanmak.
  1. YÖNETİM KURULU ÜYELERİNİN ŞİRKET’İN KAMU BORÇLARINDAN SORUMLULUĞU

Anonim şirketin borcu nedeniyle üçüncü kişilere karşı sorumluluğu malvarlığı ile sınırlıdır. Taahhüt ettiği sermaye borcunu şirkete ödemiş olan ortakların şirket borcu nedeniyle üçüncü kişilere karşı herhangi bir sorumluluğu yoktur. Fakat vergi ve benzeri kamu alacakları bakımından bu sınırlı sorumluluk ilkesine bir istisna kabul edilmiştir. Vergi Usul Kanununa göre (m.10), tüzel kişilerin vergi yükümlülükleri temsilcileri tarafından yerine getirilir. Yani, vergi ve buna bağlı alacaklar tüzel kişilerin varlığından kısmen veya tamamen alınamaması durumunda temsilcilerinden tahsil edilir. 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki Kanunun mükerrer 35. maddesine göre, anonim şirketin kamu borçları nedeniyle sorumluluğu öncelikle şirket tüzel kişiliğine aittir. Şirket tarafından ödenmeyen kamu borçları için sorumluluk, şirketin kanuni temsilcisi sıfatıyla yönetim kuruluna aittir.

Anonim şirketler, vergi yükümlülüklerini yerine getirmez ve vergi, yükümlüsünün (şirket) malvarlığından da alınamazsa, şirket adına imza atarak onu temsil etme yetkisine sahip yönetim kurulu üyesi/üyelerinin şahsi malvarlığından alınır. Yönetim kurulunun sorumluluğunun, kanuni temsilci sıfatıyla görevde bulundukları süre içinde muaccel olan vergi borçları için söz konusu olacağı kabul edilmektedir.

 

  1. BAĞIMSIZ YÖNETİM KURULU ÜYELERİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRME

Kurumsal Yönetim Tebliği II-17.1 (“Tebliğ”) uyarınca; payları halka arz edilmiş olan veya halka arz edilmiş sayılan ortaklıklar[24] Tebliğ’de tanımlanan birinci, ikinci ve üçüncü gruba dahil olmalarına bağlı olarak Tebliğ’e ve Tebliğ ekinde yer alan Kurumsal Yönetim İlkelerine uymakla yükümlüdürler. Gerek dünya genelindeki düzenlemelerde gerek Sermaye Piyasası Kanunu ve Tebliğ’de yer alan yapıda ortaklıkların yönetiminde kurumsal yapının oluşması amaçlanmaktadır. Bunun sağlanabilmesi için de ortaklıkların yönetimlerinde yer alan kişilerin ayrıştırılması gerekmektedir. Bu ayırım en temelde; icrada görevli olan ve olmayan yönetim kurulu üyeleri ile yapılmaktadır.

6.1. İcrada görevli olan ve olmayan yönetim kurulu üyeleri

İcrada görevli olan yönetim kurulu üyeleri, kendilerine devredilen görev ve yetkiler dahilinde şirketi temsil ederek şirketin iş ve işlemlerinin gerçekleştirmesini sağlarlar.

Kurumsal Yönetim İlkeleri’nin 4.3.2. ve 4.3.3. maddeleri uyarınca; icrada görevli olmayan yönetim kurulu üyesi, üyelik haricinde şirkette başkaca herhangi bir idari görevi veya kendisine bağlı icrai mahiyette faaliyet gösteren bir birim bulunmayan ve şirketin günlük iş akışına ve olağan faaliyetlerine müdahil olmayan kişidir. Ayrıca, Kurumsal Yönetim İlkeleri madde 4.3.2. uyarınca; “Yönetim kurulu üyelerinin çoğunluğu icrada görevli olmayan üyelerden oluşur.” Ancak yönetim kurulunun kurul olarak alması zorunlu olan tüm kararlarında icrada görevli olmayan üyeler de olumlu ya da olumsuz oy kullanacaktır ve “gözetim” yükümlülükleri devam edecektir.

Yine Tebliğ’in 4.3.3. maddesi uyarınca; icrada görevli olmayan yönetim kurulu üyeleri içerisinde, görevlerini hiçbir etki altında kalmaksızın yapabilme niteliğine sahip bağımsız üyeler bulunur. Peki kimdir bu “bağımsız üyeler” ve ne gibi farkları vardır diğer yönetim kurulu üyelerinden?

6.2. Bağımsız yönetim kurulu üyesi

Bağımsız yönetim kurulu üyelerinin sahip olması gereken kriterler Tebliğ’in 4.3.6 no.lu ilkesinde sayılmaktadır. Bu kriterlerin tamamını haiz yönetim kurulu üyesi “bağımsız üye” olarak nitelendirilebilecektir. Bağımsız üyelerin asli sorumluluğu farklı menfaat grupları arasındaki dengeyi koruyarak karar alma süreçlerinde yer almak ve Tebliğ uyarınca kurulması gerekli olan komitelerde[25] çalışmaları yerine getirmektir.

Bir yönetim kurulu üyesinin bağımsız olduğundan söz edebilmek için, şirket ve şirketin yönetim kontrolünü elinde bulunduran zümre ile menfaat ilişkisi bulunmaması gerekir. Bağımsızlığı ortadan kaldıracağı varsayılan bu ilişki tipleri Tebliğ’de sayılmıştır. Bunlardan belli başlıları[26] şöyledir:

  • Son beş yılda şirketin sermayesinin veya oy haklarının %5 veya daha fazlasına sahip olmuş kişiler, “bağımsız” olarak nitelendirilemezler.
  • Şirket, şirketin iştirakleri veya şirketin dâhil olduğu şirketler topluluğu, ya da bunları kontrol eden ortaklar nezdinde yöneticilik yapmamış olması aranır. Örneğin, son beş yıl içerisinde şirketin genel müdürlüğünü yapıp daha sonra ayrılmış bir kişinin, bağımsız yönetim kurulu üyesi olarak seçilmesi söz konusu olmaz. Benzer şekilde, bağımsız yönetim kurulu üyesi olarak atanacak kişinin eşi ve ikinci dereceye kadar hısımlarının da anılan şirket veya ilişkili şirketlerde son beş yıl içerisinde yöneticilik yapmamış olması aranır.
  • Son beş yıl içerisinde şirketin tedarikçisi, danışmanı veya denetçisi konumunda bulunmuş kişiler veya bu konumdaki şirketlerin ortakları da (%5 ve üzeri) bağımsız yönetim kurulu üyesi olamazlar.

Yukarıda sayılan menfaat çatışması yaratabilecek durumlara ilaveten, bağımsız yönetim kurulu üyelerinin, bu pozisyonun gerektireceği mesleki itibar, eğitim, bilgi ve tecrübeye sahip olması ve üstlendiği bu görevi yerine getirecek vakti ayırabilecek olması da aranır.

Tebliğ, icrada görevli olmayan yönetim kurulu üyelerine ve özellikle bağımsız yönetim kurulu üyelerine ortaklığın kurumsal işleyişinde büyük bir önem atfetmekte, gerek komitelerin yapısında gerek ortaklığın bazı konularda alacağı kararlarda[27] bağımsız yönetim kurulu üyelerinin olumlu oyunu aramaktadır. Bu sebeple de Tebliğ uyarınca; ortaklıkların yönetim kurullarında toplam yönetim kurulu üye sayısının en az üçte biri kadar bağımsız yönetim kurulu üyesi bulunması ve bağımsız üye sayısı her durumda ikiden az olmaması gerekmektedir.

Tebliğ’in ortaya koyduğu Kurumsal Yönetim İlkeleri, yönetim kurulu bünyesinde denetim komitesi, riskin erken saptanması komitesi ve kurumsal yönetim komitesi oluşturulmasını zorunlu kılmıştır. Komitelerin üye sayısının çoğunluğunun, icrada görevli olmayan yönetim kurulu üyelerinden oluşması ve komite başkanlarının da bağımsız yönetim kurulu üyeleri arasından seçilmesi gerekir. Denetim komitesinin tüm üyeleri, bağımsız nitelikte yönetim kurulu üyesi olmalıdır.

6.3. Bağımsız yönetim kurulu üyesinin sorumluluğu

6.3.1. Genel

Gerek TTK’da gerek Sermaye Piyasası Kanunu ve Tebliğ’de bağımsız yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna dair bir ayrıştırma yapılmamaktadır. Ancak tıpkı belirli konularda temsil yetkisinin devredildiği yönetim kurulu üyelerinin, gerçekleşen işlemdeki sorumluluğunun o işlemde dahli olmayan üyelerden farklı olması gibi bağımsız yönetim kurulu üyelerinin de icrada yer almaması nedeniyle sorumlulukları farklı bir şekilde değerlendirilmelidir.

Bağımsız yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu;

· yukarıda 3.1.b. kısmında bahsetmiş olduğumuz “yönetim kurulunun devredilmez görev ve yetkileri”,

· devredilebilen görev ve yetkilerin devredildiği kişilerin özenli seçimi ve

· devredilebilen görev ve yetkilerin devredildiği kişilerin gözetimi ile sınırlıdır.

6.3.2. Bağımsız Yönetim Kurulu Üyelerinin Onayını Gerektiren Hallerde Sorumluluk

Yukarıda 6.2. kısımda bahsetmiş olduğumuz üzere, Tebliğ uyarınca; ilişkili taraf işlemleri, yaygın ve süreklilik arz eden işlemler ve teminat, ipotek, rehin ve kefalet verilmesi ile ilgili yönetim kurulu kararlarında bağımsız yönetim kurulu üyelerinin olumlu oyu gerekmektedir. Bağımsız yönetim kurulu üyelerinin bu işlemlere olumlu oy vermesi ve söz konusu işlemler nedeniyle zarar doğması ve kusurlarının varlığı halinde, bağımsız yönetim kurulu üyelerinin diğer üyelere nazaran daha yüksek bir oranda zarardan sorumlu olacağı tartışılagelmektedir.

6.3.3. Sermaye Piyasası Mevzuatı Kapsamında Yönetim Kurulu Üyelerinin Sorumluluğunu Doğuran Özel Haller

Aşağıda listelenen durumlara ilişkin olarak Sermaye Piyasası Kanunu yönetim kurulu üyelerine özel sorumluluk yüklemiştir. Bu hallerin bir kısmı esasında Sermaye Piyasası mevzuatı çerçevesinde kurulması öngörülen komitelerde yürütülen iş ve işlemlerle bağlantılı olabileceğinden, bağımsız yönetim kurulu üyelerinin kusurlarının varlığı halinde, sorumluluklarının da daha fazla olması söz konusu olabilir:

  • İzahnamede yer alan bilgilerden kaynaklanan zararlardan sorumluluk,
  • Örtülü kazanç aktarımı yasağına aykırılık,
  • Finansal tablo ve raporlardan doğan sorumluluk,
  • Kamuyu aydınlatma belgelerinden doğan sorumluluk,
  • Kar payı avansından doğan sorumluluk.

 

Yasal Uyarı
© 2020 Yönetim Kurulu Üyeleri Derneği. Tüm hakları saklıdır. Bu yazıda yer alan yazılı ve görsel her türlü içerik, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve ilgili mevzuat kapsamında korunmaktadır. Yazı içeriği, atıf yapılsa dahi Yönetim Kurulu Üyeleri Derneği’nin izni olmaksızın tamamen veya kısmen herhangi bir şekilde kullanılamaz, kopyalanamaz, çoğaltılamaz, yayımlanamaz, dağıtılamaz veya satılamaz. Bu yazı, Yönetim Kurulu Üyeleri Derneği tarafından doğru ve güvenilir olduğuna inanılan bilgilerden oluşmakta ise de, Yönetim Kurulu Üyeleri Derneği’nin içeriğin doğruluğu, güvenilirliği ve eksiksizliği konusunda bir taahhüdü bulunmamakta olup, içerikten kaynaklanan veya içerik ile bağlantılı her türlü zarar için üçüncü taraflara karşı sorumluluğu bulunmamaktadır.

* * *

 

[1] Marcus Tullius Cicero

[2] Bu konu 3.1.b. kısmında ele alınmaktadır.

[3] TTK uyarınca devredilemez görev ve yetkiler 375. Madde altında sayılmıştır.

[4] Bu konu 3.1.a. kısmında ele alınmaktadır.

[5] Bu konu 3.3. kısımda detaylandırılmaktadır.

[6] Özen, Turgay, Yeni Türk Ticaret Kanunu’nda Borçlanma Yasağı, E-Yaklaşım, Sayı 233, Mayıs 2012.

[7] Bu konu 3.1.d. kısmında ele alınmaktadır.

[8] Çamoğlu, Ersin, Anonim Ortaklık Yönetim Kurulu Üyelerinin Hukuki Sorumluluğu (Kamu Borçlarından Sorumluluk ile), 3. Bası, İstanbul 2010, s. 111 (Çamoğlu, Sorumluluk)

[9] Yargıtay 11. HD., 17.12.1974, E. 3677, K. 3733.

[10] Ayan, Özge, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu Çerçevesinde Anonim Şirket Yönetim Kurulu Üyelerinin Sadakat Yükümlülüğü ve Bu Yükümlülüğün İhlalinin Sonuçları, Ankara 2013 (Ayan, Sadakat).

[11] TTK madde 369, 1. fıkra gerekçesi.

[12] Çamoğlu, Sorumluluk, s. 78.

[13] Çamoğlu, Sorumluluk, s.124.

[14] Akdağ Güney, Necla, Anonim Şirket Yönetim Kurulu, 2. Baskı, İstanbul 2016, s. 296.

[15] Altay, Sıtkı Anlam, Anonim Ortaklıkta Yönetim Yetkilerinin Devrinin Sorumluluğa Etkileri, İstanbul

2011 (Altay, Sorumluluk).

[16] Yargıtay 11. HD., E. 2003/4466, K. 2003/11543

[17] Ayan, Sadakat, 253.

[18] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 1.7.1964, 386/T-500 K., Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 27.1.1987, 1984/101 E. 1984/334 K., Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 9.4.2002, 3168 E. 3333 K.

[19] 12 Ekim 2004 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu.

[20] TCK madde 20/2: “Tüzel kişiler hakkında ceza yaptırımı uygulanamaz. Ancak, suç dolayısıyla Kanunda öngörülen güvenlik tedbiri niteliğindeki yaptırımlar saklıdır.”

[21] Centel, Nur, Ceza Hukukunda Tüzel Kişilerin Sorumluluğu -Şirketler Hakkında Yaptırım Uygulanması, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2016.

[22] Kaya Göçmen, Özen; Dedeağaç, Ender, Anonim Şirketlerde Yönetim Kurulu Üyelerinin Vergisel Sorumluluğu, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 2017.

[23] “Tüzel Kişilerin Sorumluluğu” başlıklı VUK’nun 333. maddesi,

“Tüzel kişilerin idare ve tasfiyesinde Vergi Kanununa aykırı hareketlerden tevellüt edecek vergi cezaları tüzel kişiler adına kesilir.

Tüzel kişilerin kanuni temsilcilerinin vergi sorumluluğu hakkındaki bu kanunun 10 uncu maddesi hükmü vergi cezaları hakkında da uygulanır.

Bu Kanunun 359 uncu maddesinde yazılı fiillerin işlenmesi halinde bu fiiller için 359 ve 360 ıncı maddelerde öngörülen cezalar bu fiilleri işleyenler hakkında hükmolunur.” hükmünü içermektedir.

[24] Tebliğ’in 2. Maddesinde, kurumsal yönetim ilkelerine ilişkin İkinci Bölüm’de yer alan hükümlere tabi olmayan ortaklıklar özel olarak belirtilmektedir.

[25] Tebliğ’in ekinde yer alan Kurumsal Yönetim İlkeleri’nin 4.5. maddesinde, hangi komitelerin, ne şekilde oluşturulması gerektiği hüküm altına alınmıştır.

[26] Tam liste, Tebliğ’in 4.3.6. ilkesinde incelenebilir. Bu ilke kapsamında, bağımsız üye olunabilecek şirket adedi ve süresinin de fiilen kısıtlanması sonucunu doğuracak hükümler mevcuttur.

[27] Tebliğ uyarınca; ilişkili taraf işlemleri, yaygın ve süreklilik arz eden işlemler ve teminat, ipotek, rehin ve kefalet verilmesi ile ilgili yönetim kurulu kararlarına bağımsız üyelerin çoğunluğunun olumlu oyu gerekmektedir.